Arama Sonuçları

Programlar

Türk Sineması "Çırak"

Son Güncelleme: 02 Temmuz 2019 16:50

Yalaza

49 yaşında, Taraklı doğumlu marangoz İbrahim Akartürk. Dört yetişkin kızını, afacan küçük oğlunu, bunamaya başlamış bir türlü ölmeyen babasını ve evin etrafında kasap kedileri gibi dolanan damat adaylarını saymazsak, pek bir sıkıntısı yok. Ta ki, hayatının o “en önemli gün”ü gelene kadar. Karısını kaybedeli 10 sene olan İbrahim, babasının ve ahalinin zoru ile, sevmediği bir kadına, Nalan’a talip olur. Ancak, hayatı yemek tenceresinden gören Nalan’ın ikram ettiği bir mantar, İbrahim’teki bir alerjik reaksiyonu tetikler, geçici bir felç durumu yaşar. Üstelik tam da o anda, Taraklı’ya henüz gelen Alev, arabasıyla İbrahim’e çarpar. Öldü sanılan İbrahim, tezcanlı hemşehrilerinin gazıyla musalla taşına konur. Bu, İbrahim’in öldüğü gündür! Ama aynı zamanda dirildiği gündür bu: çünkü Alev’i yıllar sonra ilk defa o gün görür. Hayatının aşkı, yaşamadığı her şeyi simgeleyen, yeni bir soluk, yeni duygular ve yaşamak için yeni bir sebep. İbrahim’in hayatı, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. Basit bir marangozdur, ama şimdi organik tarım yapan, laptopundan tarım borsasını izleyen bu şehirli kadına aşıktır. Dört yetişkin kızı, üç uçuk damat adayı, ikide bir karakollardan topladığı bunak babası, ele avuca sığmaz küçük oğlu ve peşini bir türlü bırakmayan Nalan. Taraklı’lı bu “Çağdaş Nasrettin Hoca”nın etrafında da çılgın bir topluluk var: Alman kahveci Helmut, Deli Kezban, Milliyetçi Fatih Weissmüller… Mafyacılık oynayan Oral Abi, yardımcısı İsmail… Postacı Asil… Kazıkçı arsa spekülatörü Yaşar… Falcı Nazmiye ve diğerleri… İbrahim’in başına gelen, “pişmiş tavuğun başına” gelmeyecek ve bu çılgın korodan, insanın kanını kaynatan bir ritm çıkacak: YALAZA!..

Son Güncelleme: 12 Eylül 2018 09:54

Bir Ada İki Göç

Göç ederken insanlar, kendilerini sarıp sarmalayan doğayı, toprağı, kültürü geride bırakarak yola koyulurlar. Hem geride kalan hayatın hüznü hem de yeni bir başlangıcın heyecanı vardır içlerinde... Bir acıklı yol hikayesidir göç. Bavullara büyük hatıraları, yitik düşleri, parçalanmış umutları doldurup yollara düşmektir. 

            Yıl 1947, Trabzon'un sahil ilçesi Sürmene... Devletin, kimine göre  nüfuslandırma kimine göre Türkleştirme politikası kapsamında, Sürmene'nin Balıklı ve Baştımar köylerinden 15 aile Gökçeada'ya göç eder. Topraklarının dağınık, engebeli oluşu ve sürekli heyelana maruz kalması, bu ailelerin göç kararını almalarında etken olur. Ve içlerinden yıllarca söküp atamayacakları bir acıklı göç hikayesinin baş kahramanları olarak bir bilinmeze doğru yollara dökülürler. Bu yolculuğun öyle yaylaya göçmek gibi olmadığını anlamaları uzun sürmez. Devlet güvencesi altında olduklarını düşünen Sürmeneli göçmenler, başka bir iklime, başka bir kültüre,  başka bir geleceğe doğru yelken açarlar. Ancak kayıklarla adaya çıktıklarındaysa Gökçeadalı Rumların tepkileriyle karşılaşırlar. İki tarafın karşılıklı önyargıları ortadan kaldırmaları biraz zaman alır, ama zamanla iki toplum bir arada yaşama kültürünün örneğini oluşturur. O tarihten sonra Gökçeada Türkiye’nin dört bir yanından sürekli iç göç alır.  

 Yıl 1973, Trabzon’un küçük ilçesi Çaykara’nın en büyük köyü Şahinkaya…Karadeniz’de bitmek bilmeyen heyelanlar ve afetler nedeniyle sürekli göç veren bir köy. Şahinkaya köyünden 61 hane, 1400 km. uzağa Gökçeada’ya yerleştirilmek üzere, büyük bir devlet töreniyle kemençe ve horon eşliğinde uğurlanır.  Adada sonradan geldikleri köyün adını alacak olan bölgeye yerleştirilirler. Her şey ilk göçten daha kolay ilerlemektedir. 
Bir ada iki göç… İki göç arasında geçen 26 yıl… İlk göç sarsıcı etkiler bırakırken, ikinci göç en iyi şekilde organize edilmiş, devlet bir nevi geçmişin hatalarını düzeltme çabası göstermiştir. 

Biz, göçü hep tek taraflı olarak, yani adalı Rum halkın cephesinden-gidenlerin çerçevesinden  gördük, duyduk ve izledik. Evet, yaşananlar acı ve yüz kızartıcıydı zaman zaman. Ama adaya göçenlerin yani gelenlerin cephesinden hiç dönüp bakmadık. Hele de aynı bölgeden Karadeniz’den 1400 km. uzağa nasıl, hangi koşullarda göçmüştü bu halk? Yaylalardan yayılan orman gülünün kokusunu almadan, kemençe sesi duymadan, derelerin çağıltısını hissetmeden geçen yıllara rağmen  Karadenizli kimliğini korumaya çalışan yeni ada sakinleri …
    
    BİR ADA İKİ GÖÇ belgeseli, Karadeniz'den Gökçeada'ya uzanan kimi zaman hüzünlü, kimi zaman eğlenceli, kimi zaman da coşkulu iki göçün hikayesini kahramanlarının ağzından anlatmaktadır. 
 

Son Güncelleme: 05 Temmuz 2018 15:15

Yüzyıllık Mühür "Kadın Kahramanlar"

Yüzyıllık Mühür
‘’Yüzyıllık Mühür, Çanakkale Öyküleri’’ dizi projesi, iki seneden fazla süren yoğun bir emeğin ürünü. Çanakkale savaşını konu alan Çanakkale öyküleri projesi tarihsel iddiasının yanında, işleniş biçimiyle de, ülkemiz yayıncılığında özel bir yere sahip olacağına şüphe yok. Proje tasarımını Miraç Kazancı’nın yaptığı dizi, beşer bölümlü; ''Genç Kahramanlar'', ''Kadın Kahramanlar'', ''Milel-i Selase (Gayrimüslim) Kahramanlar'', olmak üzere üç ana konudan oluşturulmuş. Her konu kendi içinde işleniş biçimiyle bir bütünlük oluşturmakta, her biri seyircide ayrı bir tat bırakacak şekilde ele alınmaktadır. Seyirci, her bölümde ayrı bir sürpriz, her bölümde büyük bir yapbozun, ayrı bir parçasıyla karşılaşacaktır.  ''Genç Kahramanlar'', ''Kadın Kahramanlar'', ''Milel-i Selase (Gayrimüslim) Kahramanlar'' olmak üzere ele alınan üç ana çalışmada, her konu iç içe geçmiş beş öyküden oluşmaktadır. Her bir hikâye kendi içinde bağımsız, kendi karakterleri ile ilerlese de o beş öykünün karakterleri ve o karakterlerin yazgıları bir şekilde iç içe geçmiş durumdadır.
Tarihi bir konuyu işleyen bu projeyi benzerlerinden ayıran en dikkat çekici özelliklerinden bir diğeri de, ‘’Kadın Kahramanlar’’ ve ‘’Gayrimüslim Kahramanlar’’  konularının işleniş şekli. Alışılagelmiş, hamasi ve kolaycı bir anlatım yerine, tarihi gerçekliklerden hareketle dönemin ruhunu anlatmaya çalışan bir proje Yüz Yıllık Mühür. Osmanlı vatandaşı olan tüm etnik unsurların vatanseverliğini, vatan toprağına göz diken işgalci kuvvetlere ‘’gâvur’’ diye saldıran gayrimüslim vatandaşlarımızın kahramanlığını gerçeğe müdahale etmeden, hak ettiği değerle anlatmaktadır. Fedakârlıkları ile düşmanın bile saygısını kazanan Anadolu kadınının kahramanlığı da Yüz Yıllık Mühür dizisinin en önemli referanslarından biri.    
Yapımcılığını Galibarda Fikir Sanat adına Miraç Kazancı’nın üstlendiği Yüz Yıllık Mühür dizi projesi, yaklaşık yüz kişilik bir ekibin titiz çalışmalarıyla çekimlerini gerçekleştirdi. Prodüksiyonuyla da ön plana çıkan projede Çanakkale Savaşının bütün ayrıntıları gerçeğini aratmayacak bir şekilde yeniden üretilmiş. Yoğun emek isteyen, yüksek maliyet gerektiren birçok ayrıntı, tarihsel sorumluluk bilinciyle hayata geçirilmiş durumda. Yüzyıllık Mühür dizi projesinin, savaş dönemini yansıtan dev dekorlarla, titiz bir çalışmayla tüm tarihsel gerçekliği yansıtan büyük bir platoda beş ay süren keyifli bir çalışma sonrasında çekimleri tamamlandı.

Son Güncelleme: 07 Mayıs 2018 11:16

Haberler

Foto Galeriler