bulgaristandan-zorunlu-goce-maruz-kalan-magdurlar-sofyadan-resmi-ozur-bekliy

Bulgaristan'dan zorunlu göçe maruz kalan mağdurlar Sofya'dan "resmi özür" bekliyor

Bulgaristan'ın 1984-1989 yıllarında Türklere uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan, Türkiye'ye "zorunlu göç"ün tanıkları 32 yıldır acılarının dinmediğini ve Bulgaristan devletinden "resmi özür" beklediklerini söyledi.

28 Mayıs 2021 12:27

Bulgaristan'ın 1984-1989 yıllarında Türklere uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan zorunlu göçün tanıkları, o döneme ait duygu ve düşüncelerini paylaştı.

Bulgaristan'da asimilasyon mağduru, Türk siyasi mahkumu ve Bulgaristan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Sebahin Ahmetoğlu, 1989'da zorunlu göçle Türkiye'ye göç ettiğini belirterek "Bu göçün ana nedeni, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Bulgaristan devletinin sistematik bir şekilde, ülkeyi Türklerden arındırma politikasının bir sonucudur. 1900'lü yıllarda bu politika daha da acımasızca ve katliam boyutuna ulaşan mezalimler sonucunda insanlar göçe zorlandı." ifadelerini kullandı.

Ahmetoğlu, 1950'den sonra da bu politikaların devam ettiğini ve Türk nüfusunun hızla çoğalmasından kaynaklı olarak 1984'te de isim değiştirme ve asimilasyon politikası çerçevesinde zorunlu göçe zorlandıklarını söyledi.

Türklere yapılan asimilasyon politikalarının zorunlu göç öncesinden çok daha eski bir tarihe dayandığını vurgulayan Ahmetoğlu, baskı, zulüm ve asimilasyonun bir devlet politikası olduğunu, tek amacının ise baskı yoluyla etnik temizlik olduğunu belirtti.

Ahmetoğlu, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin, "İslam ve Türk" kimliğinin olduğunu ve Bulgar devletinin bu iki kimliği Türklerden alarak onları hafızasız bırakmak istediklerine dikkati çekti.

Bulgaristan'ın zorunlu göç sonrası ekonomik olarak da çöküş yaşadığını kaydeden Ahmetoğlu, "Bulgaristan, totaliter rejimin en katı uygulandığı, komünist rejimin en katı uygulandığı ülkelerdendir. Bizim, totaliter rejimden sonra siyasi bir geleneğimiz oluşamadı. En küçük harekette yerle bir edildik. İnsanlar o derece sindirilmişti ki ismini söylemekten acizdi." dedi.

- "İsim değiştirme sonrasında Türklerin kaybedeceği hiçbir şey kalmadı"

Bulgaristan'da yaşayan Türklerin en ağır şartlarda çalıştığını, hiçbir şekilde ülkenin yasal sınırları dışında kalmadıklarını aktaran Ahmetoğlu, şöyle devam etti:

"İsim değiştirme sonrasında, Türklerin kaybedeceği hiçbir şey kalmadı. Birkaç bin kişi tepki gösterdi ama aslında tepki gösteren milyonlar vardı. Aleni bir şekilde tepki gösteren kanaat önderlerini, tehlike olarak gördükleri insanları topladılar. Bu bir sindirme, gözdağı verme politikasıydı. Ben toplam 5 yıl cezaevi ve sürgünde kaldım."

Ahmetoğlu, zorunlu göç başlamadan önce siyasi mahkumların huzursuzluk çıkarabileceği ve önderlik yapabileceği kaygısıyla 3 bin kişinin Avrupa'ya gönderildiğini söyledi.

Bulgaristan'ın zorunlu göç öncesi yaptıkları baskı ve zulümlerle kendi anayasasına aykırı hareket ettiğini vurgulayan Ahmetoğlu, "Tek bir kişi bununla mahkum edilmedi, herhangi bir hesap sorulmamıştır." dedi.

26 Aralık 1984'te Bulgaristan'ın Kırcaali iline bağlı Killi bölgesinde isim değiştirme uygulamasını protesto etmek için toplanan Türk ahalinin içinde, annesinin kucağındaki 17 aylık "Türkan bebek"in silahla öldürüldüğünü hatırlatan Ahmetoğlu, Bulgar polisinin olay sonrası tutanaklarda, "Annesinin kucağında boğularak öldürülmüştür." şeklinde sahte bir tutanak tuttuğunu aktardı.

Ahmetoğlu, zorunlu göç sonrası Türkiye'nin kendilerine ev sahipliği yaptığını anımsattı.

Naim Süleymanoğlu'nun ilticası sonrası Bulgaristan'daki Türk asimilasyonun dünyaya duyurulduğunu ve bunun kendileri için bir dönem noktası olduğunu belirten Ahmetoğlu, "O göçün acısı dinmedi, intikam Türk'e yakışmaz ama en azından Bulgar devletinin çıkıp resmi olarak bunu kabul etmesi ve telafi edici adımlar atması gerekirken hiçbir adım atılmış değil." dedi.

Ahmetoğlu, "resmi özür" beklediklerini vurgulayarak "Eski Doğu Bloku ülkelerden geçmişiyle hesaplaşmayan tek devlet, Bulgaristan'dır. Resmi özrü bekliyoruz ve beklemeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Naim Süleymanoğlu'nun kardeşi Muharrem Süleymanoğlu da Turgut Özal döneminde Türkiye'ye geldiklerini belirterek Bulgaristan'da zulmü gaddar bir şekilde yaşadıklarını, ağabeyinin bu zulmü dünyaya duyurduğunu kaydetti.

- "2 milyon Müslüman Türk'ün sesini duyurmak için yaptım"

"Ağabeyim 1 yıldan uzun bir süre boyunca hangi yarışmada iltica edeceğini düşünüyordu. 1986'da iltica etti. İltica ettiğinin ertesi günü haberi duydum, bunu duyunca içim ferahladı." ifadelerini kullanan Süleymanoğlu, ağabeyinin olimpiyatlarda en yakın rakibinden 10-15 kilogram daha fazla kaldırdığında basın mensuplarına, "2 milyon Müslüman Türk'ün sesini duyurmak için yaptım." dediği bilgisini paylaştı.

Muharrem Süleymanoğlu, ağabeyinin 1985'te dünya şampiyonu olduğunu hatırlatarak "Bir belediye ağabeyimi davet etmişti, ağabeyimin ismini o törende değiştirdiler. Ağabeyimin o gün iltica etme kararı aldı. O gün ismi değişmeseydi belki ağabeyimi iltica etmezdi, o derece ağabeyimi etkiledi o isim değişikliği." dedi.

Naim Süleymanoğlu'nun ilticasının Bulgaristan Türklerinin sesi olduğunu belirten Süleymanoğlu, "Ağabeyim iltica etmeden önce, A Milli Takım'daydı. Bulgaristan'da, eşyalarını alırken şöyle bir diyalog geçti aramızda; Ağabeyime 'Kupayı al gel.' dediğimde, 'Kupayı alacağız da gerisini bilmem.' dedi. Orada bana bir ipucu verdi aslında." diye konuştu.

Bulgaristan-Türkiye sınırı sayesinde akıbetlerinin Bosna Hersek'teki Müslümanlarla aynı olmadığı değerlendirmesinde bulunan Süleymanoğlu, Sofya'dan "resmi özür" beklediklerini kaydetti.

- "Elimize bir kağıt parçası tutuşturdular, artık yeni isminiz bu diye. Bunları hatırladıkça içimiz kan ağlıyor"

Zorunlu göç tanıklarından Gülşen Ahmetoğlu ise 1989'da 24 saat içinde ailesiyle beraber doğdukları toprakları terk etmek zorunda olduğunu belirterek "Elimize bir kağıt parçası tutuşturdular, artık yeni isminiz bu diye. Bunları hatırladıkça içimiz kan ağlıyor. Üniversiteye başvurduğumuzda Türk ismimizi kabul etmediler, Bulgar isimlerini dayattılar. Üniversitede arkadaşlarla gizli gizli Türkçe konuşuyorduk, çünkü her seferinde ceza kesiyorlardı. Her konuda ayrımcılık yapılıyordu. Sürgün ettikleri bölgede bana öğretmenlik hakkı tanımadılar." dedi.

Diğer Haberler